Dünya Lezzetleri 01- Chicken Tinga Taco
Chicken Tinga Taco
.jpeg)
Eveeett Dünya Lezzetlerinden ilki ile karşınızdayım. İlk Meksika'dan başlamamın nedeni bu ülkeye karşı özel bir sempati besliyor olmam. Aile yapıları ve kültürleri oldukça samimi ve sıcak. Eeeee Meksika dendiğinde akla ilk taco gelir. Sizi daha fazla bekletmeden tarife ve yapılışına geçelim. Bu tarifle ilgili düşüncelerimi ve yaparken yaşadığım tecrübeleri en son uzun uzun antalacağım merak etmeyin.
İçindekiler:
Taco Hamuru:
2 su bardağı mısır unu ( unun ince yapılı olmasına dikkat edin )
1 su bardağı buğday unu
2 yemek kaşığı kuyruk yağı ( lütfen ön yargılı olmayın ve deneyin ama istemiyorsanız ayçiçek yağı da olur )
1 tatlı kaşığı tuz
1 su bardağı kaynamaya yakın su ( 70-80 derece civarında )
İç Harç:
600-700 gr kemiksiz tavuk ( yağlı pirzola tarafını tavsiye ediyorum göğüs kısmı da olur )
3 orta boy domates
2 adet acı biber ( ben chili biber tercih ettim )
2 adet kuru soğan
2 diş sarımsak
1.5 yemek kaşığı domates salçası ( biber salçası da olabilir bendeki fazla aromatik )
2 su bardağı su ( tavuk veya sebze suyu da olur )
göz kararı tuz, karabiber, kekik, kimyon ( kişnişte ekleyebilirsiniz ben unuttum )
Yancılar:
1 adet kuru soğan
2 adet chili biber ( acı sevmiyorsanız 1 tane de olur )
taze kişniş
1 adet limon
yoğurt ( dilediğiniz baharatlarla ben kimyon ve karabiber koydum keşke kişniş koysaymışım diyorum )
Öncelikle tadı enfes oldu. Tavuk etiyle yapılmasına rağmen tadı bana lahmacunu hatırlattı. Ekmeğini mısır unundan yaptığımız için endişelerim vardı. Ama onun da tadı çok güzel oldu ve iç harçla çok yakıştı. Kesinlikle deneyin. Eğer ön yargınız varsa tarifi yarıya düşürebilirsiniz. Ben öyle yaptım ve dokuz adet tako hamuru elde ettim. Harçta gayet yeterli geldi. Şimdi de nasıl yapıldığını anlatıyorum. Zamanı en verimli şekilde kullanmak adına ilk önce harçtan başlıyoruz. Tavayı (teflon tava kullanıyorum ) ocağa alın ve tavanın ısınmasını bekleyin, yağ ve türevi hiç bir şey dökmeyin. Isınınca tavukları tavaya koyup her tarafı bir kaç dakika olacak şekilde mührleyin ve tavukları tavadan alın. Aynı tavadan devam ediyoruz. Ondan önce domates ve biberleri rondodan geçirip pürüzsüz hale getirin ve kenara koyun. Şimdi ocağın başına tekrardan geçebilirsiniz. Soğanları hilal şekilnde ince ince doğrayıp az bir yağ ile tavaya alın. Kavrulup hafif öldüklerinde sarmısakları rendeleyip tavaya ekleyin. Sarmısaklar çabucak yanabiliyor gözünüz üstünde olsun. Sarmısağın kokusu çıktıktan sonra salçayı ekleyip öyle bir kavurun. Taş çatlasın bir dakika. Daha sonra kenara koyduğunuz sosu tavaya dökün ve devamında mühürlenmiş tavukları tavanın içine alın. Baharatları da ekledikten sonra sosun kıvamına bakarak suyu eklemeye başlayın. Evet umarım şu an kafalar yanmış durumda değildir. Kısa bir özet geçiyorum. Tavaya sırasıyla; soğan, sarımsak, salça, domates ve biberli sos, mühürlü tavuklar ve su alınıyor. Buraya kadar her şey tamamsa tavadaki sos kaynamaya başlayana kadar yüksek kaynamaya başladıktan sonra kısık ateşe alıp kapağını kapatın ve 20 dakika kadar kontrollü bir şekilde pişirin. Bakın kontrollü lafını öylesine söylemiyorum. Bugün 20 dakika boyunca kapağını hiç açmadım ve 20. dakikanın sonunda karşılaştığım manzaradan hiç hoşnut değildim. Ben güzelce yoğunlaşmış harika bir sos beklerken dibine sarmış suyu bitmiş bir sos gördüm. Neyseki engin tecrübelerimle* bu işin altından kalktım. Yaklaşık 20 dakida pişen sosun içinden bütün haldeki tavukları çıkarıp didikleyin ( Çok sıcak olduğu için ben bıçakla şerit halinde kestim. ). Ve tavukları tekrar sosun içine alın. Altını kapattınız değil mi?
Merak etmeyin hamur bundan çok çok daha basit hazırlanıyor. Hamuru yapmaya başlamadan önce küçük bir sos tenceresine avuç içi büyüklüğünde bir kuyruk yağını küçük küpler halinde keserek alın ve yağı çıkana kadar kavurun. Kuyruk yağının pek de iç açıcı olmayan kokusu içinde hamurumuzu yapmaya başlayabiliriz. İki su bardağı mısır unu ve bir su bardağı buğday ununu derince bir kaba alıyoruz. İçine tuzu ve erimiş yağı da alıp ( kuyruk yağı parçalarını almayın. Onlarla ne yapacağım diyorsanız üzerlerine bir tutam tuz ekleyip bir parça ekmekle yemeyi deneyin lütfen. Pişman olmayacaksınız. ) şöyle bir karıştırıyoruz. Daha sonra oldukça sıcak ama kaynar olmayan suyumuzuda yavaş yavaş ekleyip parçalanmayan ama çokta cıvık olmayan toplu bir hamur elde ediyoruz. Hamurun kıvamını görmek istiyorsanız Yeşilin Elinden adlı Youtube kanalından buna bakabilirsiniz. Hamuru yoğurduktan sonra 5 dakika dinlenmesine izin verin ve daha sonra ceviz büyüklüğünden biraz daha küçük toplar yapın. Bu topları iki yağlı kağıdın veya bir buzdolabı poşetini iki parçaya kesip onların arasına koyun. Üzerine düz bir tepsi veya tabakla bastırıp çok ince olmayan bir yuvarlak elde edin. Elime aldığımda avuç içim ve parmaklarımı kaplayan büyüklükte oluyor. Teflon bir tavayı ısıtıp yuvarlak hamurları üstüne alıyoruz. Kenarlarının rengi değişene kadar pişirmeniz yeterli ben bir kaç kere de alt-üst çevirdim. Şimdi burayı iyi dinleyin kritik bir nokta geliyor. Pişen taco ekmeklerinizi tavadan aldığınız an hemen bir merdane veya benzeri bir silindirin üstüne koyun, elinize bir mutfak havlusu veya bir bez alıp ekmeği havlulu elinizle kavrayın. Yani elinizde havluyla bir merdane tuttuğunuzu düşünün ve havluyla merdane arasına yanlışlıkla bir taco ekmeği kaçtığını farz edin. Böylece bir süre tutun ekmek sıcaklıktan dolayı merdanenin eğimli şeklini alacaktır. Ekmeğe nazik davranın eğer hemen merdaneye bastırıp eğimli şekli vermeye çalışırsanız ekmeğinizde çatlaklar oluşur. Gerçi ben nazik davrandığım halde yine de çatlaklar oluştu. Sorun yok çatlaklarınızla barışık olun onlarda sizden bir parça:) Daha sonra şekil alan ekmekleri bir örtünün içine alın ki soğumasın. Böylece taco ekmeklerimizde tamamlandı.
Son olarak yancıları hazırlayalım. Merak etmeyin bunlar neredeyse hiç uğraştırmıyor. Ben toplam dört tane yaptım ama yancının sınırı olmaz. Yancılar sofraya çeşitlilik ve görsel zenginlik katar. İlk yancımız için kuru soğanı ve biberleri minik küpler halinde kesin ve karıştırın. İşte bitti. İkinci ise taze kişniş yaprakları. Bir diğeri için ise limonun kabuğunus oyun ve onu da minik küpler halinde kesin. İşte üçüncüde bitti. Son olarak bir kase yoğurdun içine istediğiniz baharatları koyun ve dördüncü yancıyıda yapmış olun. Elimde olsaydı avakadolu bir sosta yapmak isterdim. Siz de varsa mutlaka yapın.
Her şey tamamlandığına göre güzel bir sunumla taco maceramızın sonuna geliyoruz. Afiyet olsun:)
* : Bu zamana kadar yenmeyecek halde olduğu için çöpe ve gübre olarak tarlaya giden onlarca tarifimin bana getirdiği tecrübeler.
Buraya kadar olanları tarifi yapan herkes okumalı, bundan sonrasıysa sadece isteyenler için blog yazısı. Yani kendimden bir şeyler. Aslında bugün bu tarifi yapmak içimden hiç gelmiyordu. İçimde acayip bir isteksizlik ve üşengiçlik vardı. Sırf buraya tarif atmak ve en azından bir haftalık bu seriyi devam ettirmek için bu tarifi denedim. Yarın bir Japon yemeği yapmayı düşünüyordum ama ana malzemesini bulamadım ve ne yapacağımıda hala bilmiyorum. Neyseki ChatGPT bu yoldaki en büyük yoldaşım. O varken sırtım yere gelmez. Şimdi fark ediyorumda yazmak insanı gerçekten rahatlatıyor. Sıkıntılar, problemler sayfalara döküldükçe sanki birileriyle konuşmuş gibi hissediyorum. Bir nebze daha iyi hissediyorum. Biraz iç dünyamdan bahsetmek istiyorum. Bence insanın bu dünyada ne yaptığından daha önemli bir şey varsa o da ne düşündüğüdür. Bir insan dışarıdan istediği kadar sosyal, sevecen, aktif, harika görünürse görünsün kafasının içindeki sesler durmuyorsa veya hoş bir şekilde konuşmuyorsa insan eninde sonunda mahvoluyor. Kafamın içinde o kadar çok ses varki bütün gün beden gücüyle çalışmış gibi yoruluyorum. Oysaki tek yaptığım şey sadece düşünmek. Sadece düşünüyorum. Düşünce eylemi soyut olduğu için insanların fazla değer vermediğini ve ciddiye almadığını görüyorum. Bu durum beni gerçekten şaşırtıyor. Başarılı insan kafasındaki sesleri yönetebildiği ve dinlediği için başarılı, başarısız insan ise düşüncelere değil davranışlara önem verdiği için başarısız oluyor bence. Yüzeysel insanlar beni çok yoruyor. Sanki her şeyi kaçırıyorlarmış gibi geliyor. Onlarla muhattap bile olmak istemiyorum. Derin insanlarla tanışmak istiyorum. Sakin, anlayışlı, naif, düşünceli... Aslında ben de böyle bir insan olmaya çalışıyorum. Umarım bir gün bende böyle bir insan olabilirim. Çok başarılı olmak istiyorum. Ama düşüncesi bile beni yoruyor. Beni çok zorlu bir yolun beklediğinin farkındayım. Ama ya başarılı olmazsam. Bu düşünce beni yola çıkmaya korkutuyor. Söyleşisini dinlediğim bir kişi başarılı olacağını bilseydin yani başarısız olma ihtimalin olmasaydı ne yapardın diyordu. Bu soru beni yine düşüncelere itiyor. Yani önümüzdeki tek engel biz miyiz? Düşüncelerimiz, korkularımız, kaygılarımız mı? Ya olmazsa demeyi bırakırsak her şey olur mu? Bunu demeye cesaretim var mı bilmiyorum. Size kabaca bahsetmek gerekirse önümde iki yol var. Biri tehlikesiz, güvenli, kaygı taşımayan ve parlak bir gelecek. Bu senaryo için endişe etmem gereken hiç bir şey yok. Her şey büyük ihtimalle yolunda gidecek ve ben mutlak başarıya ulaşacağım. Rahatım yerinde olcak, konfor alanımdan çıkmadan başarıya ulaşabileceğim. Böyle diyince oldukça cazip geliyor. Bir de ikinci yol var. Bu yolda karşıma ne çıkacağı hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Başarılı olur muyum bilemiyorum. Kaygılıyım, endişeliyim, cesaretsizim. Konfor alanımdan çıkmam gerekiyor, zorluklar çekmem, yalnız başıma kalmam gerekiyor bu yolda. Bir de bunları yapmaya cesaret etsem bile yolun sonunda istediğimi alıp başarıya ulaşacağım muallak. Anlayacağınız bu yol hayatınızla kumar oynamak gibi bir şey. Tek bir hakkım var. Ve bilin bakalım ben hangisine tutkuyla bağlıyım? Evet tabiki de ikinci yola. Öyle cezbediyorki beni bilinmezliği. Kalbim ikinci yolu istiyor. Beynim ise güvenli ve kontrolun bende olduğu birinci yolu. Haa bu arada birinci yola sempati besleyen bir tek beynim değil. Etrafımdaki sesler de birinci yolu seçmem gerektiğini söylüyor. Aslına bakarsanız ilk yol diğerine göre beni daha makam, mevki insanı yapıyor. Yani anlayacağınız havalı bir insan oluyorum. Ortamlarda bir ağırlığım oluyor. Saygı görüyor ve dikkate alınıyorum. İnanır mısınız ikinci yolda bir o kadar rezil duruma düşüyorum. Hor görülüyor, saygı gösterilmiyor, itilip kakılıyorum. İkinci yolda parlarsanız tam parlıyorsunuz ama. Birinci yoldaki parlamayla kıyaslanamaz bile. Ama durum şu ki ikinci yol da parlayıp parlamayacığım muamma. Parlamazsak vay halimize. İlk yolda böyle bir dert yok. İyi kötü ortalama bir parlaklıktasınız. Hiç bir zaman itilip kalılmazsınız. İkinci yol çok tehlikeli ve bir o kadar cezbedici. Büyük başarılar için büyük riskler alınmalı bunun farkındayım ama dediğim gibi bu hayatta tek bir tercih hakkım var. Ve bu durumda risk alabilir miyim? Bilemiyorum. Bugünlük bu kadar olsun yarın Macar mutfağıyla karşınızdayım.
Peki ya benim ruhum, isteklerim bunların neden hiç bir önemi yokmuş gibi görülüyor. En önemlileride bunlar değil mi? Tamam insanlar beni beğensin, saygı duysun ama sonra... Ben ne olcağım? İçim bomboş kalmayacak mı? Bu şekilde bir ömür nasıl geçer? Bu çileye ömür boyu nasıl dayanılır? Bazen keşke hiç büyümeseydim diyorum. Küçük ve dertsiz kalsaydım. Sorumluluk almadan öylece yaşasaydım diyorum. Bu dünya beni çok yoruyor. Kimseyle konuşmak istemiyorum bunları. İnsanlara içimi açmak beni savunmasız hale getiriyor sanki. Kalkanım yok olmuş, çırılçıplak ortada kalmış gibi hissediyorum kendimi. Bu yüzden buraya yazıyorum. Bu yazıları kimsenin okumayacağının farkındayım ama bir şekilde bu düşünceleri aktarmam gerek. Başka türlü bu işin altından nasıl kalkarım bilemiyorum. Bu yük beni çok yoruyor. Ne zorum vardı da büyüdümki? Üstümde hissettiğim yükler beni eziyor sanki. Belkide gerçekleştirmeye cesaretimin olmadığı hayallerim. Kafam allak bullak... Ne yapacağımı bilmiyorum. Keşke bana bir hak verilsede şöyle bi' on yıl sonraki halime bakıp geri gelsem. Başarabilmiş miyim? Hayallerimin peşinden gidebilmiş miyim? O zaman bu kafa karışıklıklarımın hiç biri olmazdı. Kafam rahat bir şekilde emin adımlarla geleceğe doğru ilerlerdim. Belkide derdimi anlatacağım, benim yanımda duran, bana güvenen biri de bana aynı şeyleri hissettirebilrdi? Ama o zaman bu kişiye bağımlı hale gelmez miydim? Her başım sıkıştığında ona koşmaz mıydım? Bu da çok tehlikeli bir durum. Bu yüzden bu gibi zor durumlarda her ne kadar zor olursa olsun tek başıma olmayı tercih ederim. Bu kadar iç dökme bugünlük için yeter ha? Sonraya da bir şeyler bırakalım. Bu sefer gerçekten görüşürüz :)
Yorumlar
Yorum Gönder